Yapacak enerjin var, yapmak istediğin bir sürü seçenek var, ortam hazır, engel yok... Ama yapamıyorsun, o yoğun enerjinle birlikte kös kös oturuyorsun.
Bu sadece benim başıma geliyor olamaz.
İtiraf edin siz de bu durumu yaşıyorsunuz.
Tıpta buna mallık deniyor.
Yani yapmak istediklerim o kadar çok ki hepsine çok heyecanlanıp, hiç birine karar veremiyorum. Resmen "hepsi benim bebeklerim, ayıramam ki" modunda geçiyor bazı günlerim. Ve günün sonunda istediklerimi değil, istemediklerimin neredeyse hepsini yaptığımı fark ediyorum.
Sırf seçemediğimden.
Yani Tıp daha buna "mallık" demediyse de ben onlardan önce davranmış olayım.
Bu neden bu kadar fazla olmaya başladı? onu da biliyorum, çünkü benim bilmediğim cidden bi 5 vakit namaz, 3 ay sonra Melih Jr. geldiğinde zamanımın hiç olmayacağını söyleyenler yüzünden hep:) zamanım olmayacak stresinden zamanım varken ne yapmak istediğimi seçemez hale geldim. Ki böyle bir şey olmayacağını da bilmeme rağmen.
Zihin işte konuşup duruyor, seni de hareket ettirmemeye çalışıyor. Sürekli diyor ki; " ya ne macera arayıp duruyorsun, otur işte oturduğun yerde, rahatız böyle çokta şaaapma". Ve biz de bu sinsi koşullandırmaya "ok" diyip cidden bir şey yapmıyoruz. Ellerimizde bizi her gün gerizekalıya çeviren telefonlarımız ile saatlerimizi boşa harcamaya pek meyilliyiz. Ne yapıyoruz o telefonlarda? saatlerce yukarı kaydır, sağa kaydır, sola kaydır, saçma sapan videolar izle, boş boş gül... Bu mu yani hayata gelme nedenimiz?
Değil.
Ama bunu çok yapıyoruz. Kimse kabul etmesede ben hem kendimde hem çevremde ciddi oranda bu saçmalığa şahit oluyorum. Tam bir saçmalık, kendimde fark ettiğimde hemen kapayıp uzağa koyuyorum telefonu ve böyle bir bağımlılık edindiğim için bir süre kendime kızıyor sonra işime dönüyorum. Yani tabii ki rahatlamaya ihtiyacımız oluyor ama günde 2 saat gerçekten "çöp" denilebilecek içerikleri izleyerek mi bunu yapmak zorundayız?
Doğada yürüyüş yap, ya tek ya da sevdiklerinle güzel bir şeyler izle (film, dizi, anime, daha düzgün içeriğe sahip trilyonlarca içerikten birini mesela) ya da kitap oku, kitap dinle, uzan tavana boş boş bak... Ilık bir duş al, git bi kahve yap, aç müziği kapa gözünü... Bunlar rahatlatmıyor mu?
Bunlar işte aslında gerçek rahatlatanlar, diğeri değil. Kesinlikle değil hemde. Saatlerce telefona, boynunu aşağı eğerek, nefes bile adam akıllı alamayarak, aptal aptal binlerce birbirinden farklı görselin seni rahatlatma gibi bir ihtimali kesinlikle yok! Aksine seni tahammülsüz, hayatından nefret eden birine çeviriyor ve en kötüsü de bedenin biliyor; hayat orada beklerken senin sadece zaman öldürmene neden olan bu alışkanlığın yüzünden farkında bile olmadan mutsuz, stresli, potansiyelini kullanamayan bir bireye dönüştüğünü bedenin biliyor. Ve anla diye sana sürekli sinyal veriyor, elin telefonu tutmayı bırakıyor mesela; pat diye düşüyor, gözlerin yanıyor, ellerin ağrıyor, kolun uyuşuyor, nefes darlığı yaşıyorsun, boynun ağrıyor ama iki hareket ettirip devam... Anlamamak için çok ciddi çabalıyoruz.
En komiğide sonra diyoruz ki "kafamı kaşıyacak zamanım yok". Pardon? Bi dürüst olalım mı artık?
Nasıl konuyu hemen ciddiye bağladım. Çünkü taktım bu aralar bu konuya çok fena taktım. Kendim bilinçli azalttım bu saçma hareketimi ama her boşluğumda hala şuursuzca elime telefonu alıyorum ve boş boş bakıyorum, hangi uygulamada olduğumu bile bilmiyorum bazen tamamen ezber... bi bakıyorum 20 dakikam gitmiş...
Yani zamanımın çöp olmasından daha çok sinirlendiğim bir şey yokken ben bile isteye kendi zamanımı çöp ediyorum.
Bu konuda biraz kendimize gelmeliyiz... Çok kişide görüyorum ve gerçekten hayatı kaçırıyoruz, yapılabilinecek yığınla şey var ve bizi bunalıma sokan şeyler bu küçük gibi gözüken devasa bağımlılığımız. Uyuşuk beyinlere döndük ve gerçekten zekayı da azalttığını düşünüyorum. Çünkü dinleme ve odaklanma kapasitemiz düştü. Çok dağınığız. Dağınık olunca çok zeki olmanın pek bir anlamı olmuyor.
Eğer kendine dürüst olup, kendinde de bu bağımlılığın olduğunu itiraf edebilirsen ve bu konuda bir şeyler yapmak istersen benim sana kendime de uyguladığım ve işe yarayan bir kaç önerim var;
1. Sabah uyanır uyanmaz ilk iş telefonuna bakma. Bunun için telefonunu başka bir odaya koymanı tavsiye edebilirim, hem de uyku alanın bir tık daha temiz olur.
2. Günde en az 1 saatini herkesten ve her şeyden uzakta geçir ve sadece dur.Bunu evin içinde tuvalette bile yapabilirsin ya da kimsenin olmadığı bir odada ya da dışarı çıkıp trafiğin ve insanın daha az olduğu bir yere yürüyerekte yapabilirsin, yapmak istedikten sonra yapılıyor, merak etme sen cidden karar verdiğine emin ol sonra nasıl olduğuna çok takılmadan olmasına izin ver.
3. Kendini keşfetmeye, diğerlerini keşfetmeye çalışmaktan daha çok mesai harca. Bunu yapmak en zoru, ama kendini yaşamayan çevresine de kendini yaşamayanları çeker ve savrulur bu nedenle hepimiz kendi hayatımızın sorumluluğunu almalıyız. Bu da ondan bundan şikayet ederek olmuyor... Kendini deş, karşılaştığın her şeyi sevmeyeceksin ama o sensin, kendini kabul et ve bak sonra nasıl değişiyor hayatındaki bazı tepkileriN!
4. Yaz! Aklından geçenleri, kızgınlıklarını, stres nedenini, sevgini, üzüntünü... yaz, kimse okumayacak... kimseye okutmak için yazma hatta kendin bile okuma! Sadece yaz ki çıksın içinden, rahatla. Başta rahatlatmayacak hatta daha çok gerecek ama sonra yavaş yavaş başlayacak rahatlama, tek önemli olan üşenme ve yazmaya devam et, bırak elin ağrısın... Başının ağrımasından iyidir.
"Sözcük ve ifade sayısı sınırlı olsa da, onları yetkin bir şekilde bir araya getirebilirsem, şansım da yaver giderse, duygu ve niyetimi düzgünce ifade edebilecektim. Kısacası zor cümleleri yan yana dizmemek daha iyi olur. İnsanları hayran bırakacak kadar güzel ifadeler kullanılmasa da olur." Haruki Murakami
5. Boktan içerikleri izlemeyi acilen bırak! Duyarsız olsan ne olur? Sana çok kötü şeyler mi derler? E desinler... sen duyarsızsın... takmazsın ki:) Duyarsız olmak dünyanın en büyük lüksü ve bedava:) Biraz göt istiyor gibi dursada aslında onuda istemez. Ya sen kendine bak, herkeste kendi işine baksın, bakmazlarsa da bakmasınlar sana bir şey diyen olursa cevap verme... bu kadar basit takma yani.. kim ki onlar? Bir konuda bir şey gerçekten yapabiliyorsan ve GERÇEKTEN yapmak istiyorsan zaten yaparsın. Ama sırf aman bana laf gelmesin diye göstermelik ve saçma sapan duyar kasmalara girdiğin sürece sen sahte olacaksın ve bu sahteliğini sen biliyor olcaksın, Ne acı. Bu konuyu biraz düşün. Benim dilim serttir ama götüm başım oynamaz... Nasıl söylediğime değil ne söylediğime odaklanmak bence daha büyük kazanım getiriyor karşıdakine... ama getirmesede umrumda değil çünkü, ben sadece söylemek istediğim için söylüyorum, beğenmeyen dinlemez/okumaz... Boktan içerik dedim ve duyara girdim neden? çünkü bağlantılı! Bu içeriklere; bir şey yapamayacağın konularda ağlamalı zırlamalı yazılar okuyup, videolar izlemek, hayatına hiçbir şey katmadığı gibi zihnini bulandıran dizi, film izlemek, habire dram izlemek (bir de bundan etkilenmediğini iddia etmekte nedir ya:)) herkes etkilenir, koşullanıyoruz... o görüntüler, konuşmalar, yaşananlar işliyor zihne sen düşün-düşünme bu senin hayatında yer ediyor...)gibi gibi, daha çok yazarım da, üşendim:). Bunlar yerine komedi izle ama düzgün bir komedi ya da bilgilendirici bir şeyler izle ya da gerçekten bir şey anlatan ve senin farkındalığını arttıran şeyleri izle ve oku. İnan daha mutlu ve huzurlu bir hal alacaksın. Kendi huzurunu kendin -bu izleme/okuma seçimlerini yaparak- kaçırıyorsun. Hayata acı olarak bakmak istersen acı görürsün, neşe olarak bakmak istersen de neşe olarak görürsün ama fark ettim ki neşeli olmak suçmuş gibi bir mahcubiyet yaratıyor artık herkeste ne kadar gereksiz bir şey. Ne ara bu kadar delirdik?
6. Telefonu; haberleşmek, araştırma yapmak, işini yapmak dışında her eline aldığında ne yaptığına dikkat etmeye başla ve ne kadar süre yaptığına. Ben bırak demiyorum, onun kararını sen ver, gerçekten yaptığın şey sana bir şey katıyor mu? katıyorsa gerçekten saatlerini vermene değecek kadar katıyor mu? Çocukların önünde büyüyor ve senden ilgi bekliyor ve o çocuk 40 yaşında olsa da bunu senden bekliyor, senle sohbet etmek istiyor, etkinlik yapmak istiyor ve sen o saçma videoları izleyerek bundan kaçıyorsun... Karın / kocan/ sevgilin/arkadaşın seninle zaman geçirmek için gözünün içine bakıyor... bu günler geri gelmeyecek. Bu yazıyı okurken bile geçen zaman geçti bitti. Bu kadar şeyi kaçırmana değiyor mu gerçekten; kaydıraktan kayarken ayağı takılıp çamura düşen çocuk videosu? Ya da salatalıktan korkan kedi videosu? Ya da koşarken cama yapışan adam videosu? Bunları biraz düşünmek lazım. Çünkü "yalnızım, beni kimse anlamıyor, sevmiyor, benimle konuşulmuyor" gibi şikayetlerin aslında seninde kendini yalnızlaştırmandan, kimseyi anlamak istememenden, dinlememenden, sevgini göstermemenden veya konuşmamandan geliyor olabilir.
Benden şimdilik bu kadar. Şimdi kafamdaki listeden bir başka satırı silmeye gidiyorum. Sağlıcakla kalın.
Boynunuz bükük yaşamayın kıps.
"Neden hala orada değilim. Neden orada değilim? Olacağımı sezdim ama olmasını istemedim ki. Yaşamak istediğim - cidden yaşamak istediğim - bir hayat bulduğumda, orada kalacağımı söylemiştini. Bu saçma sapan yeri unutacağımı söylediniz. İstediğim hayatı bulabileceğimi söylediniz. Bulmuştum işte!" Nora (Gece yarısı kütüphanesi_ Matt Heig)
Comments